Hayatımdaki en kıymetli 365 günü geçirirken benimle birlikte savaşan sevgili ortağım Seray Uzgur’a, her zaman yanımda olan çekirdek aileme ve tüm dostlarıma içten teşekkürlerimi sunuyorum. İyi ki varsınız, sizler bu hikayeyi güzelleştirenlersiniz.
19 Aralık 2018 itibariyle şirketimiz Fill-Labs ilk 12 ayını doldurdu. Şimdi biraz geriye yaslanıp ilk yılımızı şöyle bir değerlendirmek ve yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz altı önemli dersi sizlerle paylaşmak istiyorum. Ancak, daha anlaşılabilir olmasını sağlamak adına bu altı dersi birkaç gün arayla üç bölüm halinde yayınlayacağım.
Küçük yaşlardan itibaren çalışma hayatında olduğumdan tecrübeli insanları gözlemleme ve onlardan sürekli beslenme imkanı buldum. Sanılanın aksine öğrenmemi sağlayan, onlara duyduğum hayranlıktan daha çok söyledikleri, yaptıkları ve elde ettikleri şeyler arasındaki ilişkiyi anlamaya çalışmaktı. Çünkü insan olmak istediği kişi gibi konuşuyor, olduğu kişi gibi davranıyor ve hak ettiği şeyi yaşıyor. Bu tespitimden yola çıkarak, söylemlerim, aksiyonlarım ve kazanımlarım üzerinde derinlemesine düşünmeye büyük önem veriyorum. Bu sürecin bana önemli katkılar sağlayacağını düşünüyorum. Şimdi ise bu iç muhasebeyi ilk defa sizlerle paylaşacağım… İtiraf etmem gerekiyor ki geçen yıl bu serüvene başladığımda çalışma masama oturup sizlere güzel geçen bir yılın değerlendirmesini yapacağım anın hayalini kurmuştum. İşte o an geldi ve bu değerlendirmeyi yaparken yaşadığım duyguların yoğunluğundan dolayı ellerim titriyor. Bu sebeple eksik veya yanlış ifadelerim olursa affınıza sığınıyorum…
Bir komutan ordusuyla sefere çıktığında, mutlaka varılacak hedefi göstermelidir. Bu hedefe duyulan bağlılık askerlerin zor zamanlarda gözlerindeki ateşi yakar veya söndürür. İşte o gözlerdeki ateş orduların hedefe ulaşmasını sağlayan en önemli unsurdur. Doğru yaptığımıza inandığımız ve her gün değerini bir kez daha anladığımız konu ‘şirketimizi ve kendimizi hedefsiz bırakmamaktır.’
Biz Fill-Labs hakkındaki hayallerimizi hep somut hedeflerle ilişkilendirdik. Hatta, hedefler konusunda biraz abartılı davrandığımızı söyleyebilirim. Düşünün ki, farkında olmadan her gün, her ay, her yıl ve hatta 5, 10 yılın bile hedeflerini tekrarlıyoruz. Kısa dönemli hedeflerimiz daha çok o an üzerinde çalıştığımız işlerle, uzun dönemli hedeflerimiz ise şirketimizi getirmek istediğimiz noktalarla ilgili oluyor. Hedeflerimizi sürekli konuşmak ve güncel ihtiyaçlara göre yeniden şekillendirmek de hayallerimizi yakalamak için ihtiyacımız olan motivasyonu sağlıyor.
Hedefler, gündelik iş düzeni ve içsel disiplini sağlamak açısından da en önemli destekçilerdir çünkü her hedef beraberinde sorumluluklar ve yapılacak işler getirir. Örneğin, Fill-Labs’i nereye getirmek istediğimizle ilgili birbirimizin gözünün içine bakarak el sıkıştığımız andan itibaren, bu hedefi yakalamak için üstlenmemiz gereken bir görev paylaşımını da kabullenmiş oluyoruz. O andan itibaren bana düşenler, stratejimizi kurgulamak ve ticari ilişkileri şekillendirmek; ortağımın payına düşenler ise, işimizi layıkıyla yerine getirebileceğimiz teknik altyapıya sahip olduğumuzdan emin olmak ve yeni kabiliyetler edinmemizi sağlamaktır. Bu hedef ve görev ilişkisine çok büyük bir inanç besliyoruz bu sebeple, alameti farikası kendisini oluşturan kişilerin bireysel kabiliyetlerinden çok daha fazlasını sunmak olan şirketimizin geleceğinde önemli bir yeri olduğunu düşünüyoruz.
Tabi, hayat her zaman bu kadar toz pembe değil. 2018 yılında, şirketimizin in-house geliştirdiği projelerden olan ‘Sanaiyi — Dijital Araç Yönetim Sistemleri’ projesini hızlıca ürünleştirip yatırımcılar ile büyüyeceğimiz bir iş modeli kurgulamıştık. Ancak sonrasında fark ettik ki, bizim iş modelimiz aslında çok geniş ve ürün çıkartmamız tahminimizden daha uzun bir vakte ihtiyaç duyuyor. Ayrıca, biz yatırımcılar konusunda da oldukça dikkatli insanlarız, yani sadece finansal kaynakları sunuyor olmaları yatırımcılarla el sıkışmamız için yeterli olmuyor. Dolayısıyla 2018’in getirdiği zorlu ekonomik şartlarda projemize yatırım yapmak isteyenler olsa bile el sıkışacak noktaya gelmemiz oldukça çetin bir süreç… Sonuç olarak, projemizle ilgili ilk hedefimiz bizim için yanlıştı. Çünkü, elimizdeki imkanlarla kısa sürede bu denli yüksek bir iş yükü ihtiyacına cevap vermek, ürünleşerek hemen para kazanmak ve bunun üzerine bir de yatırım alma sürecini yöneterek doğru anlaşmayı yapmamız mümkün değildi. Neyse ki bunu 3 ay içerisinde fark edip olması gereken adımları attık ve Sanaiyi projesini bölümlere ayırarak bir kısmını ürüne dönüştürmeyi başardık. O projenin adı da bilmeyenler için ‘Spin’.
Spin, lastik servisleri için tedarik, satış, servis, depolama vb birçok konuyu tamamen dijital süreçlere taşıdığımız bulut tabanlı bir proje. Geliştirme aşamasında sevgili Seray’ın önderliğindeki ekibimiz oldukça iddialı bir teknik altyapı kullanıyorlar. Şirketin teknik olmayan süreçlerinden sorumlu kişi olarak değerlendirmesini talep ettiğimiz tüm teknik insanların kullandığımız teknolojileri takdir ettiğini görmek beni çok mutlu ediyor… Spin’in geliştirme ve test işlemleri çok yakın zamanda sona erecek ve ilk fazını bazı lastik servisleri kullanmaya başlayacaklar. Daha ilk yılımızda böyle güzel bir ürünü hayata geçirmek ve henüz ürünleşmeden birçok ön satış yapmaktan büyük bir durur duyuyoruz.
Tüm bu anlattıklarımdan vardığım sonuç ise tek cümleyle: ‘hedefler sizi hayatta tutar.’
Bir işi yöneten insanlar için en önemli kavramlardan birisi karar almayı başarabilmektir. Çünkü, tüm iş dünyası kararlar almak ve bu kararların gereğini yerine getirmek üzere kurulmuş çarklardan oluşur. Fill-Labs’in ilk 12 ayı da çok zor ve önemli kararlar aldığımız bir süreç oldu. İşte bu karar alma süreci aslında birçok eylemin bir bileşkesi olarak ortaya çıkıyor. Aşağıda karar alırken izlediğim yolu ve çıkarttığım bazı dersleri paylaşmak istiyorum…
3. Geçtiğimiz 12 ay içerisinde sayısız insanla aklımızdaki hemen her konu hakkında istişare etme imkanı bulduk. Yapmış olduğumuz görüşmeler hakkında düşündükçe bazı gerçekleri fark ettik. Hatta, bu süreçte eskiden sahip olduğumuz bakış açımıza derin bir hayret duyduk. Toplumumuz yaratıcı zeka, kendini geliştirme ve çalışkanlık gibi çok kıymetli özelliklerin ‘zengin olmak’ kavramı altında ezilmesini ne yazık ki oldukça içselleştirmiş durumda. Yani bir bakıma zannediyoruz ki zengin olmak aslında yukarıdaki özelliklerin bir sonucu olarak insanlara verilir. Evet, tabi ki zeki, kendini geliştirmiş ve çalışkan bireylerin zengin olma ihtimalleri bu nitelikleri taşımayanlara göre daha fazladır. Ancak, tüm zenginlerin bu özelliklere sahip olduğunu sanmak da derin bir yanılgıdır. Yapılan önemli araştırmalar gösteriyor ki, dünyadaki varlıklı kabul edilen insanların çok büyük bir kısmı kendi niteliklerinden bağımsız olarak elde ettikleri akrabalık ilişkileri sonucunda sahip oldukları sermayenin üzerine otururlar. Kısacası ‘her gördüğün sakallıyı deden sanma’ atasözümüzün güncel versiyonu ‘her gördüğün varlıklı kişiyi dahi sanma’ olabilir. Hatta bu finansal güç tevazu, kibarlık gibi davranışları geliştirmezse ve okumak, dinlemek, izlemek gibi entelektüel nitelikleri beslemezse elinizde kalan şey sadece bir tüketim canavarıdır.
Bu insanlar, herhangi bir yaratım sürecinin içerisinde yer almamasına rağmen, toplumdaki ‘zengin kişi başarılı ve doğru kişidir’ algısını manipüle ederek ahkam kesiyor ve sürekli ‘olmazları’ anlatıyorlar. İşte bu durum en nihayetinde insani duyguları olan girişimciler için bir buz dağı yaratabiliyor. Oysa zaten girişimciyi farklı kılan şeylerin başında başkalarının ‘olduramadığını oldurtmak’ geliyor. Sakın ha bu kişilerin sahip oldukları varlık sizin gözünüzü boyayıp fikirlerini de aynı derecede anlamlıymış gibi göstermesin. Girişimciler zaten yapısı gereği başı bozuk, bozguncu tiplerdir ve tarihin tamamı saltanatları deviren bozguncularla şekillenir. Ama yanlış anlaşılmasın biz girişimciler mevcut zenginlik ve güç öğelerini taşıyan statükoları zenginlik karşıtı olduğumuz için değil, zenginliği daha farklı şekilde yönetmek istediğimiz için değiştirmeye çalışırız.
Alacağınız kararlarda bu tip, size kendinizi değersiz hissettiren durumların etkisinde kalmamaya ve yılgınlığa düşmemeye özen gösterin. Biz mümkün olduğunca bu insanları görmezden geliyor ve yolumuzda yürümeye devam ediyoruz.
Yazımın ilk bölümünü burada bitiriyorum. Umarım, bizim yaşadıklarımız ve aldığımız dersler sizin hayatınızı kolaylaştırmanıza katkı sağlar. İnanıyorum ki, iyi niyetle ve içtenlikle yapılan paylaşımlar daha güzel bir hayata erişmemizi sağlayacaktır. Eğer yazılarımda paylaştığım konularla ilgili geri bildirimde bulunur ve yorumlarınızla gelişimimize katkı sağlarsanız memnuniyet duyarım.
Okuduğunuz ve serüvenimize şahit olduğunuz için teşekkürler.